Eskiden takvim bugünkü kadar yaygın değildi. Hele köylerde ancak önemli bazı olaylara göre
zaman belirlenirdi. O yüzden özellikle Ramazan'da günleri şaşırmamak için bazı usuller uygulanırdı.
On bir ayın sultanı Ramazan ayı daha gelir. Nasreddin Hoca zamanı belirlemek için bir çömlek
alır bir yığın ufak taş toplar.
Akşam olduğu zaman bu taşlardan bir tanesini çömleğe atardı. Ramazan'ın kaçı olduğunu
öğrenmek isteyince çömlekteki taşları sayardı.
Hoca'nın bu usulünü bilen bir arkadaşı Hoca'ya küçük bir şaka yapmak ister.
Bir gün gizlice Hoca'nın taşları büyüklüğünde bir kucak taşı çömleğe boşaltır.
Sonra doğruca Hoca'nın yanına gider ve sorar:
-- Hocam, bugün Ramazan'ın yirmi dördü mü, yirmi beşi mi? Arkadaşlarla bir karara varamadık.
Bana Hoca'ya gir danış. O bilir, dediler.
Hoca:
-- Olur, şu bizim çömleğe bir bakalım, der. Hoca., çömleğin yanına gider. İçindeki taşları
saymak için boşaltır. Hayretler içinde kalır. Taşları sayar, tam 124 tane taş vardır. Kendi kendine:
-- Allah Allah! Hiç böyle şey olmaz! diye söylenir.
Soru soran adamın yanına geri gelir:
-- Bugün Ramazan'ın altmış ikisi der. Adam:
-- Aman Hocam! Hiç böyle şey olur mu? Hiç ay altmış iki çeker mi?
Hoca:
-- Sen gene şükret, ben insaflı davrandım da yarısını söyledim.
Benim çömleğin hesabına kalsaydı bugün Ramazan'ın yüz yirmi dördü idi. der